Yeni İnsan-Neos Anthropos [Devrimci Marksist Fraksiyon]

Bundan sonra "Yeni İnsan-Neos Anthropos [Devrimci Marksist Fraksiyon]" ismi ile http://uluslararasisinifmucadelesi.blogspot.de/ sayfasındayız.

29 Şubat 2012 Çarşamba

Kıbrıs Kongresi 2012




1. Oturum: Türkiye’nin çifte sömürgeciliği: Kürt Coğrafyası ve Kıbrıs


1. Oturum Başkanı: Temel Demirer

- Kürt Coğrafyası ve Kıbrıs - İsmail Beşikçi
- Sırrı Süreyya Önder – Kıbrıs’ın üzerine görüşler
- TC'nin Kıbrıs’taki sureti veya “özel bir sömürgeleştirme öyküsü” - Fikret Başkaya
- Kürt Ulusal Sorunu ve Sömürgecilik - Mahmut Konuk
- Ulus devlet ve halklar sorunu- İbrahim Akyol
- Resmi ideolojide Kürtler- Şaban İba
- Kıbrıs’ta sendikal mücadele - Güven Varoğlu

2. Oturum: Kıbrıs’ın Ekonomi Politiği – Talan Ekonomisi

2. Oturum Başkanı: Şiar Rişvanoğlu

- Kıbrıs’ın ekonomi politiği üzerine kenar notları Temel Demirer
- 6-7 Eylül ve 1964 Kovulmaları ile Sermayenin Türkleştirilmesi - Sait Çetinoğlu
- 6/7 eylül 1955, 1964 kovulmaları ve etnik temizlik – Giorgos Katsanos
- Kıbrıs'ta neoliberal politikalar - Celal Özkızan
- Kürt Sorununun Kıbrıs’ın kuzeyine etkisi ve emek - Ceren Göynüklü

3. Oturum: Devlet, Kıbrıs, Kürtler
3. Oturum: Sungur Savran

- Büyük Oyun’dan TC burjuvazisinin iç savaşına Kıbrıs - Aziz Şah
- TC burjuvazisinin iç savaşının Kürt Coğrafyası üzerindeki etkileri - Levent Dölek
- Kıbrıs ve Kürt Coğrafyası’nda derin devlet faaliyetleri - Şiar Rişvanoğlu
- Demokratik Özerklik ve Sömürge İlişkisi – Demir Çelik
- Akdeniz'in Afrodit’i, batmayan uçak gemisi: Türk klişeleriyle Kıbrıs - Serkan Seymen

4. Oturum: Uluslararası Durum: Akdeniz Devrimci Havzası ve Kıbrıs

4. Oturum: Sait Çetinoğlu


- Bir dış politika konusu olarak Kıbrıs: Türkiye, Yunanistan, AB - Nikos Çiris
- Akdeniz Devrimci Havzası içinde batmayan uçak gemisi Kıbrıs’ın konumu – Sungur Savran
- Kürt Coğrafyası-Kıbrıs tezleri - Suphi Toprak

15 Şubat 2012 Çarşamba

HEPİMİZ BİRER MEHMET ÖZER’İZ…

Memleketin hâli hâl değil! Korkunun egemenliği için birilerini korkutmakla mükellef “adalet(sizlik)” ve “hukuk(suzluk)” yine tam istim çalış(tırıl)ıyor… “Paranoid şizofren” özellikleriyle bir çılgınlığın “kâbus”unu andıran fütursuzluk, ona “Evet” demeyen, teslim olmayan herkesi “terör örgütüne yardım ve destek”ten içeri
alıyor…
Bugün sıra, hepimizin vicdanı ve Ankara’nın en muhalif gür sesi Mehmet Özer kardeşimizdeydi…
Egemenler hepimizi korkutup, sindirmek ve bu zulme “alıştırmak” isterken, bizim onlara vereceğimiz yanıt, “Hayır alışmıyoruz! Çünkü hepimiz Mehmet Özer’iz…” olacaktır…
Çünkü Mehmet Özer hepimize cesaretinizi toplayıp, “Başka türlü olabilir” dedirten bir cüret ve kararlılıktır…
Sahtekârlığa, teslimiyete boyun bükenlere, susanlara, korkunun egemenliğine sığınanlara bir yanıttır…
Hepimize “Asla korkmayın!” diye seslenen Mehmet Özer’in devrimci duruşu, “Yaşama karşı sorumluluğumuz daha yücesini yaratmaktır. Daha alçağını değil,” diyen Friedrich Nietzsche’nin
sözlerini anımsatır!
El özet O eşkıyadır, isyancılarladır… Celalidir…
Yoldaşımız, kardeşimizdir…
Mehmet Özer, egemenler tarafından neyle “suçlanırsa suçlansın”; O, hepimizin yüz akıdır…
O, bir insan hakları militanı ve İHD Ankara şube yöneticidir…
O, bir Devrimci 78’li…
O, enternasyonalist bir sosyalist…
O, bir aydın ve fotoğrafçıdır…
Ama bunların ötesinde o insan gibi bir insandır…
“11. Tez”ci Mehmet Özer, fotoğraf makinesiyle yaşananları kaydederek, ezilenlerin tarihini biriktirir.
Bir başka yaşamın mümkün olduğundan, bunun düş olmadığından asla şüphesi olmayan Mehmet Özer militan bir aydındır…
Eleştiri ve itirazla ilişkisi çok zayıf olan toplumumuzda, eleştiri ve itirazın sınırsız özgürlüğünden
vazgeçmeyen, bunun diyetini de ödeyen O; görmeyi, anlamayı, değerlendirmeyi, biriktirmeyi, seçmeyi, yaratmayı, harekete geçmeyi önerir; statükocu tutuculuğa tutunanlara inat…
Böyle (aydın) olmanın maliyeti, elbette çok yüksektir. Şimdi Mehmet Özer’e ödetilen de budur…
Ancak O, zorunlusu olduğu risklerinden çekinmez! Çünkü “İnsan, her şeyin ölçüsüdür,” Onun hikâyesinde Protagoras’ın dediği üzere…
Bu, Mehmet Özer’in vicdani seçimidir; insan olmanın ahlâkıdır. Yani akıntıya karşı ısrarla kürek çeken Onun vicdanı susturulamaz… “Çaresizlik” yalanına; “ürkütülmüş insan sendromu”na
“Hayır” der! Bu Onun için aslî bir tercihtir. Mehmet Özer’i var eden de budur…
Kolay mı? Dostun da düşmanın da bildiği gibi O, Celali umutların isyancılığı; kaderciliği, biatı,
yani insanı insan olmaktan çıkartan olumsuzlukları reddedendir.
İçten, coşkulu bir çocuktur; avaz avaza “Kral çıplak” diye haykırır…
Mehmet Özer’i bunlardan dolayı tutukladılar…
Burada bir kere daha haykıralım: Umuttur Onun cesareti ve asla teslim alınamaz…
Umuda düşman tekçi iktidarlar, eleştirel sesleri kısıp, ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar, zorbalığa Mehmet Özer gibi itirazımız sürecektir…
Unutulmasın: Zorbalığa sessiz kalmak onu yüceltmekten başka bir şey değildir.
Söylenmesi gerekenin söylenmesi, onun sahipsiz kalmamasının da güvencesidir.
Koşullar ne olursa olsun, vicdanı(mızı)n sesine sonuna kadar kulak vereceğiz.
Çünkü hepimiz birer Mehmet Özer’iz…

ÇHD, İHD Ankara Şube, Düşünceye Özgürlük Girişimi, Ankara Aydın Sanatçı Girişimi, Devrimci 78’liler Federasyonu, Pir Sultan Abdal Derneği, AKA-DER

2 Şubat 2012 Perşembe

TC Basını’nın Çifte Sömürgeciliği

Aziz Şah

Sabah ve Milliyet gazetelerinin servis ettiği “Kıbrıs’ta PKK Kampı” haberi, geçmişte servis edilen kamp haberlerinden biraz farklıydı. Her sene mutlaka birkaç kez Türk basını Kıbrıs’ta PKK kampı olduğunu fark eder ve uydurma haberler yapar.

Kıbrıs’taki milliyetçi kesim ve sözcüsü basın ise konuyu “namus davası” olarak görüp, Kıbrıs’ın ‘milliliği’ne halel getirdiği için muhabirlere “milli tarih” dersi vermekte ve Beşparmak Dağı bölgesindeki halkın ne kadar ‘kahraman’ ve milliyetçi olduğunu hatırlatmaktadır. Sol-reaksiyonerler işin ironisi ile yetindi. İşin ironik tarafı gözle görülürdür; dört bir tarafı taş ocağı ve askeri bölge olan Beşparmaklar’da nasıl PKK kampı olabilir? Aklından zoru olmayan kimse Kıbrıs’ın dağları üzerine hikâye anlatmaz… Her taşın altında askerin olduğu, bütün deniz kıyılarının askeri birliklerce işgal edildiği, bir araba seyahatinde askeri bölge ve gece kulübünden başka görülecek bir şeyin kalmadığı Kıbrıs’ta neyin kampı!

Bu kez haberin veriliş amacı biraz daha farklıydı. Geçmişte Kıbrıs üzerinden verilen PKK haberleri, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıslı Rumların düşman ilan edilmesi üzerinden yazılırken, bu kez Rumlara ihtiyaç duymadı apoletli basın: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kürtlere “yardım” ettiği çok yazıldı Türk basınında, oysa Suriyeli Kürtlerin güney Kıbrıs’ta başına gelenlerle ve sınır dışı süreçleriyle biraz ilgilenmiş olsalardı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hiç de Kürt dostu olmadığını görürlerdi… Bu kez haber, soyut bir PKK kampından öte Kıbrıs’ta okuyan Kürt öğrencilerin hedef gösterilmesinden başka bir şey değil! Bir süre önce Türk faşistlerinin çıkardıkları olaylar yüzünden sırf Kürt oldukları için ‘suçlu’ ilan edilip sınır dışı edilen Kürt öğrencilerin olmayan PKK kampında eğitim gördükleri bilgisini veriyordu bize apoletli medya! Sınır dışıların geç de olsa gerekçesini bulmuş Türk Devleti…

Haberin üstü kapalı söylediği ise “Kıbrıslılar PKK’ya göz yummaktadırlar”, yani Kıbrıs Tayyip’in deyişi ile ‘nankör’dür. Tayyip’in geliştirdiği sömürgeci söylem böylece yeni argümanlarla tamamlanmaktadır. TC basınının çifte sömürgeciliği iki yönlü bir düşmanlık üretmektedir: Kürdistan ve Kıbrıs artık daha çok kardeştir, çünkü sömürgeci Türk basınının ortak düşmanıdırlar!

Başka bir nokta ise Kürtlerin hiçbir coğrafyada eğitim alma hakkı yoktur. Kıbrıs’a okumaya giderlerse “Beşparmak’ta kamptadırlar”, eğitim hakları yoktur çünkü doğuştan suçludurlar!

Sömürgecilik bir sistemdir. Kürtler için de Kıbrıslılar için de… Ne ironiktir ki Ghobadi’nin Sarhoş Atlar Zamanı’nda da deniz seviyesinin üstüne zar zor çıkan Kıbrıs’ta da Kürtlerin aşması gereken hep bir dağ vardır. İçi çürümüş Beşparmaklar dağdan sayılırsa tabii…