"Bandista ile Yeniçağ gazetesinin yaptığı bu röportajı, Kıbrıs'ta devam eden sol içi tartışmalara enternasyonalist bir perspektiften açıklama getirdiği için yayınlıyoruz"
Anti-Militarist Barış Harekâtı 14 Ağustos’taki bu yıl da üçüncü kez gene Selimiye Meydanında düzenleyecek… Geçen iki etkinlikte olduğu gibi bu yıl da adamıza gelecek Bandista ile yaptığımız röportaj şöyle:
Kıbrıs meselesini konu alan şarkılar söyluyorsunuz. Türkiye’de ve bulunduğunuz diğer coğrafyalarda adanın hikayelerine ve meseleye yaklaşımlar hakkında neler gözlemlersiniz?
Konserlerimizde hikaye etmeyi seviyor ve önemsiyoruz. Türkçe konuşulmayan yerlerdeki konserlerimizdeyse bunu İngilizce yapmaya çalışıyoruz. Pek çok konserimizin ardından katılımcı dostlarımızla ettiğimiz sohbetlerde yahut aldığımız maillerde, Kıbrıs hakkında anlattıklarımıza şaşıran, dahasını merak eden ve sorular soranlarla sıklıkla karşılaşıyoruz. Doğrusu Kıbrıs meselesi, değil diğer ülkelerde, kendisini Kıbrıs’ın anası ilan eden Türkiye’de dahi üzerine gereğince düşünülmemiş, yeterince hakkı verilmemiş bir mesele. Pek çok insan durumlardan bihaber ve maalesef adanın kuzeyini Türkiye’nin bir vilayeti sanıyor.
14 Ağustosta Selimiye/Ayasofya Meydanı’nda düzenlenecek Dikkat Askersiz Bölge konserinin üçüncüsünde yine Kıbrıs’ta olacaksınız. Durumlar?
Dikkat Askersiz Bölge, Kıbrıs’ta bugüne dek yaşanan militarist, baskıcı, sömürgeci idareye karşı çoğunluğu işgal koşullarına doğmuş ada gençlerinin verdiği ilk örgütlü ve kitlesel yanıt olması nedeniyle çok kıymetli. Bu sözü muhtelif miting ve eylemlere paralel olarak 2010’da kitlesel bir eylem-konser-buluşmayla çoğaltan bağımsız yahut örgütlü pek çok kardeşimiz bizi davet ettiğinde duyduğumuz heyecanı tarif etmesi zor. Hatta eylemin çağrı metnini, yani hususa dair bizzat adadan söylenen sözü merkezine alan üç şarkılık bir kısaçalar da yayınlayarak o günü tayfa tarihimize de not ettik.
Geniş bir dayanışma ağıyla sistematik olarak çalışan yereldeki barışçı kardeşlerimiz Ayşe’nin evine dönmesi çağrısını üçüncü senedir ısrarla sürdürerek bu eylemceyi gelenekselleştirerek 14 Ağustos’un, adanın ve adalıların tarihinde bir onur değil bir utanç günü olarak kayda geçilmesini sağladılar.
Evet Türkiye’de yaşıyoruz ama bizim burada bulunuşumuz kolonyalist değil enternasyonalist sebeplerledir. Dayanışma olmadan hiç birimiz için özgürlük olmayacak. Bizi görmek istedikleri mazlum pozisyonuna inat, o aksam yine çok eğleneceğiz.
Bu yıl, aynı gün, ayni vakitlerde ikinci bir organizasyon yapılıyor. Bu hususta ne dersiniz?
Bunu bir zenginlik olarak kabul ediyoruz. Bunun yine 2010’da gelişen inisiyatifin başarısı olduğu kanaatindeyiz. Az evvel de belirttiğimiz gibi, sonuçta artık 14 Ağustos sadece faşistlerin kutladığı bir gün değil, esas olarak alttakilerin, devrimcilerin militarist dünya sisteminin başımıza ördüğü çorapları ifşa etme günü olarak meşrulaşmıştır. Keşke adanın demilitarize olmasına dair sözler ve bu sözlerin edildiği zeminler daha da çoğalsa.
Ancak bu ikinci organizasyonun ortaya çıkışıyla birlikte Antimilitarist Barış Harekatı’nın bu sene ikiye bölündüğü izlenimi ve bunun sizin maddi talepleriniz nedeniyle gerçekleştiği söylentileri var. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Haşa! Bu durumun bizimle en ufak bir ilgisi olamaz. Bir müzik kolektifi bir halk hareketini nasıl belirleyebilir? Bizce kolektif sadece hareketin bir parçasıdır ve onun tarafından belirlenir, onunla birlikte öğrenir ve öğretir.
Öncelikle bizim hiç bir zaman, hiç bir suretle eylemlerden bir maddi talebimiz olmadı. Ancak ne mutlu ki eylemi örgütleyen inisiyatif eylem bütçesinden arttırdıkları bir miktarı, bu sefer de tayfamıza dayanışma göstermek ve emeğimizi görünür kılmak için aktardı. Bu para konser karşılığında ödenmiş bir ücret değil, hayatlarımızın ve dolayısıyla çalışmalarımızın yürümesi için bir dayanışma katkısıydı. Bunun teklif edildiğini duymak bile emeğinin sıklıkla ve kolaylıkla görmezden gelindiği tayfamız için her şeyden evvel çok hoştu ve emeğe hakikat muamelesi yaptığı için gayet devrimci bir öneriydi. Burjuva değiliz. Ortada hakkımız olarak tarif edilen bir değer varsa bunu savunuruz. Hatta bu hassasiyeti her emekçi için savunuyoruz ve her emekçiyi bunu savunmak üzere örgütlenmeye davet ediyoruz.
Peki neden böyle bir beyan ve algı mevcut?
Bilemeyiz. Geçen Mayıs ayında iki konser için adaya geldiğimizde ayrışmaya giden arkadaşlar da dahil olmak üzere organizasyonun tüm bileşenlerinin bulunduğu geniş katılımlı bir toplantı yürüttük ve tavrımızı, yani dayanışma konserlerinde herhangi bir maddi talebimizin olmadığını orada da apaçık beyan ettik. Ancak sonrasında biz de üzülerek takip ettik ki ayrılarak başka bir etkinlik düzenleyen kardeşlerin kendilerini meşrulaştırma argümanları pozisyonumuzu gayet iyi bilmelerine rağmen bizim üzerimizden oldu. Bütün süreç boyunca maalesef ki gerek sosyal medyada gerek politik bildirilerde hakkımızda “yerli olmayan sanatçılar”, “parayla eylem yapanlar” gibi ayrımcı ve haksız açıklamalar rahatça ve düşüncesizce sarf edildi .
Tam bu noktada açıkça belirtmeliyiz ki bANDiSTA’nın bu sene de eyleme katılmak için herhangi bir maddi talebi olmamıştır. Diğer yandan paranın var olmadığı, kapitalizmi aşmış ütopik bir dünyada yaşamıyoruz. Bizim için devrimci olan, hayallerimizi kimi fantazmalara değil yaşadığımız hakikate hakikat muamelesi yaparak savunmaktır.
Ancak ayrışma tartışmalarının altı politik olarak boş olunca bu zemin sanki bizim üzerimizden yürütülen bir spekülasyonla doldurulmaya çalışılmış, yazık. Ayrılan kardeşlerimizden “Anti-militarizm apolitiktir, biz bağımsızlık yanlısıyız” falan gibi bir argüman duysaydık bunu politik bir pozisyon olarak anlardık ve bu sahici bir ayrışma olurdu ama bu tür bir politik ayrışmanın en azından tartışmalarda beyanını biz duymadık. Ne tür alt gerekçeleri vardır, artık onu da biz bilmeyelim.
Yani iki etkinlik arasında sizce hiçbir politik farklılık yok mudur?
Kastımız bu değil, ortaya konulan ayrılma argümanını apolitik, maddi olarak yanlış ve dedikodu düzeyinde bulduğumuzdur. Günün sonunda herkes “asker dışarı” diyor ama süreç içinde pek sözü edilmeyen pratik birkaç politik ayrışma da gözlemledik. Bu gözlemlerimizin birincisi içeriğe dairdir, ikincisi yönteme.
Öncelikle, liberal hegemonya tarafından dayatılan verili kavramlarla değil, tabandan üretilen karşı-hegemonik fikirlerle yapılan bir siyasetin devrimciliğine inanıyoruz. Mesela bağımsızlık-bağımlılık gibi burjuva demokratik vurgular ilgimizi çekmiyor. Doğrudan sınırların ve sınıfların kalkmasını istiyoruz. Ulus-devlet fikrine ve onun tarif ettiği sınırlara inanmıyoruz, dolayısıyla bu kabul etrafında üretilen kavramlarla söylenen bir sözün arkasında saf tutmamız da beklenemez. Bir dönem kutuplu dünya mevcutken üçüncü dünya savunusuyla önemsenen ve Cezayir direnişinin yahut Türkiye 68’inin mottosu olarak anımsanabilecek “bağımsızlık” talebi, ulusalcılığın reddiyle birlikte uzun suredir geçerliliğini yitirmiştir. Bağımlılık-bağımsızlık, ucu ulusalcılığa, sınıf vurgusunun yitirilmesine ve askeri çekişmeye varabilecek tehlikeli bir propaganda zemini; ki Türkiye’de mesela ‘Tam Bağımsız Türkiye” sloganıyla siyaset örgütleyen yapılar, Kıbrıs’a dair en şahin pozisyonda da yer alabiliyorlar.
Diğer yandan, yönteme dair gözlemlediğimiz ayrışmalarsa politik olduğu iddiasındaki sözün sunumuna dairdir. Bir sözü kimin söylediği, söylenen sözden önemli olamaz. Kültür endüstrisinin pompaladığı star sistemini reddediyoruz. Dolayısıyla ismimizin yapılan politik işin önüne konulması hoşumuza gitmezdi. Bu politik propagandanın değil, PR sisteminin, reklamcılığın, yani kapitalizmin pazarlama çabasının dilidir. Yani Kıbrıslı herhangi bir gencin söylediği söz, Türkiyeli falanca entelektüelin yahut oyuncunun söylediğinden daha değersiz değildir. Dikkat Askersiz Bölge eylemine gelenlerin öncelikle bANDiSTA dinlemek isteyenler değil, demilitarizasyon talep edenler olduğunu biliyoruz.
14 Ağustos buluşması evveli söylemek istedikleriniz nelerdir?
14 Ağustos Kıbrıs’ta hüküm süren otoriter sömürge rejimine karşı sembolik bir gündür. Militarizm, rekabetçilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilik başta olmak üzere her türlü ayrımcılıkla beslenen bu rejimden acı duyan herkesi karşı tepkilerini ifade etmek üzere eyleme davet ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder