Ne tatilmiş! Şimdiden otuz yedinci yılını sürüyor, kırktan evvel bitmesi ihtimali bile görünmüyor ufukta. Kırk yıllık tatil!
Türkiye’nin 1974’te Kıbrıs’a yaptığı askeri çıkartmanın kod adı “Ayşe tatile çıkıyor” idi. O dönemin dışişleri bakanı olan Turan Güneş’in kızının adıydı Ayşe. Ayşe o zamanlar 20 yaşındaymış. O 60 yaşına yaklaşıyor, çıktığı tatil devam ediyor!
Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs üzerindeki hakimiyeti, orada bulundurduğu on binlerce asker sayesinde kurulmuyor sadece. KKTC olarak anılan ve 28 yıllık tarihinde Türkiye’den başka pek az devletin tanımış olduğu devletin silahlı kuvvetleri de Türkiye’nin kontrolünde, polisi de. Ekonomisi de Türkiye’nin kontrolünde, parası da. Türkiye Cumhuriyeti’nin Lefkoşe’deki büyükelçisi, tam anlamıyla bir sömürge valisi gibi ilişki kuruyor bu devletle. KKTC denen devletin bağımsızlığı bütünüyle formel. Kuzey Kıbrıs Türkiye’nin gerçek anlamında bir sömürgesi!
Öyle ki, kelimenin Batı dillerindeki karşılığı olan koloninin, her sömürgede görülmeyen bir özelliği de ortaya çıkıyor Kuzey Kıbrıs’ta. Türkiye, Kuzey Kıbrıs’a “kolon”lar yerleştiriyor sürekli. Yani metropoldeki ekonomik zorluklar içindeki bir bölüm nüfus sömürgeye yerleşmeye yollanıyor. Böylece, hem Türkiye devletine göbekten bağımlı bir nüfusun seçimlerde dengeleri Türkiye yanlısı partiler yönünde etkilemesi sağlanıyor, hem de Kuzey Kıbrıs, ada halkının artan oranda yurtdışına göçmesiyle birlikte, pratikte Türkiye’nin bir yeni ili haline getiriliyor.
Bugün Kuzey Kıbrıs halkı bu ilişkinin gerçek karakterini, ağzından çıkanı kulağı duymayan Tayyip Erdoğan sayesinde neredeyse kavramış durumda. Kendisine “besleme” denince, Kıbrıslı da “paranı da al git” diye cevap veriyor. İki defa çok başarılı Toplumsal Varoluş Mitingi düzenlendi. Belki de Kuzey Kıbrıs’la ilişikilerinin uzun tarihi boyunca Türkiye’ye bütün bir toplum ilk kez tasını tarağını toplayarak gitmesini söylüyor.
Biz Kıbrıslıların bütünüyle arkasındayız. Onların kendi kaderlerini tayin (onların terminolojisinde self-determinasyon) hakkını sonuna kadar savunuyoruz. Kıbrıs’ın geleceğini Türkiye’nin “stratejik çıkarları” değil, Kıbrıs halkının iradesi belirlemelidir. Bunun için de her şeyden önce Türk askeri birliklerinin adadan derhal çekilmelerini talep ediyoruz. Kıbrıs “yavru vatan” değildir. Bu terminoloji bile sömürge gerçeğinin şekere sarılmış bir dille anlatılmasıdır çünkü.
Elbette, Ayşe’nin tatilden geri dönmesi yetmez. Eleni’nin de kendi yurduna dönmesi gerekir. Türkiye’nin yanı sıra Yunanistan da Kıbrıs’a kendi kaderini bildiği gibi tayin etme hakkını tanımalıdır.
Aynı şey Avrupa Birliği ile onun içine gizlenmiş eski sömürgeci güç Britanya için geçerlidir. Britanya’nın bütün Ortadoğu halkları üzerinde bir tehdit olarak muhafaza ettiği Ağrotur ve Dikelya üsleri kapatılmalı, emperyalizm Kıbrıs’tan kovulmalıdır.
Bu, Tunus’ta ve Mısır’da ilk zaferini elde eden, başka ülkelerde de ortalığı sarsmaya devam eden Arap devriminin yükseliş aşamasında özel bir önem taşıyor. Türk Kıbrıslıların eylemlerinin, Arap devriminin açtığı yoldan yürümesi için elden gelen yapılmalıdır. Kıbrıs yepyeni bir dönemin eşiğindedir.
Bu dönemde 1960 antlaşmalarının garantör devletlerine ihtiyaç olmayacaktır. Onlar Kıbrıs sorununun çözümü değil nedenidir. Kıbrıs sorununun çözümünün garantörü adanın iki toplumundan işçi sınıfı olmadıkça, Kıbrıs sorunu çözülemez. Öyleyse, yakın görev, Kıbrıs’ın her iki parçasında işçi sınıfının tek bir devrimci partisini birlikte inşa etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder